Dünya Yunanistan Sınırında Göçmenlere Uygulanan İnsanlık Dışı Uygulamalara Sessiz Kalamaz!
Suriye’de 9 yıldır sürmekte olan asimetrik savaşta bir milyona yakın insan katil Esed rejimi, Rusya ve İran tarafından öldürüldü veya sakat bırakıldı; milyonlarcası mülteci konumuna düşürüldü ve hayatlarını idame ettiremeyecek hale getirildi. Suriye’de yaşamayı seçen insanlar için son melce olan İdlib de Esed, Rusya ve İran tarafından yoğun bombardıman altında bırakılmıştı. Rusya ve Rejim uçakları çocuk, kadın, yaşlı demeden şehri bombalamayı sürdürüyordu. Dünyanın gözü önünde cereyan eden zalimlikler, tepkisiz geçen her gün daha da pervasızlaştı.
Esed rejimi son olarak geçtiğimiz hafta, Soçi mutabakatı çerçevesinde İdlib’de bulunan Türkiye Cumhuriyeti askerlerine hava saldırısı düzenleyerek 36 Mehmetçiğimizi şehit etti. Türkiye, bu menfur olay sonrası bir dizi önlem alırken katil Esed rejimine de çok ağır darbe indirdi. En temelde sınır güvenliği ve yeni bir göç dalgasına karşı uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını kullanan Türkiye sınır kapılarını açarak ülkemizde yaşayan göçmenlerin Avrupa’ya geçişine izin vermiş oldu.
Avrupa ülkelerinde yaşama ve en temelde can güvenliğini temin etme hayaliyle Yunanistan’a geçmek için Edirne’ye gelen binlerce göçmen kadınlar, çocuklar, bebekler, yaşlılar günlerdir Yunanistan’ın yani doğrudan Avrupa’nın insanlık dışı uygulamalarıyla karşılaşmaktadır. Yunanistan’ın eşkıyalık düzeyinde mültecilere karşı gerçekleştirdiği eylemler ise kan donduran cinsten. Bebeklerin ellerinden biberonların çekilmesi, hamile kadınların dövülmesi, kadın ve çocukların darp edilmesi, Sahil Güvenlik ekiplerinin göçmen botlarının yanından hızla geçerek botları batırmaya çalışması, botların yanına uzun sopalarla gelerek göçmenlere vurulması, botların delinmek suretiyle batırılmak istenmesi, kara sınırında mültecilere jop ve biber gazı ile müdahale edilmesi, bunlar da yetmezmiş gibi gerçek silah kullanarak bir mültecinin dünyanın gözleri önünde öldürülmesi, bir mültecinin ağır yaralı hale getirilmesi yapılan hukuksuzluklardan sadece birkaçı. Yunanistan’a botla varan mültecilere Yunan vatandaşlarının yaptığı ise insanlık tarihinin utanç sayfalarında yerini bulacak uygulamalardan. Midilli adasına ulaşan göçmenlere, “sizi burada istemiyoruz, defolun gidin, Türkiye’ye dönün ya dönün ya da sizi öldürürüz” tehditleri Avrupa’nın mülteci haklarını bırakın temel insan hakkı olan yaşam hakkı konusunda dahi nasıl bir çürüme içerisinde olduğunun en önemli kanıtı olmuştur. Oysa Nazi Almanya’sının 1941 yılında Yunanistan’ı işgal ederek uygulamaya başladığı katliam nedeniyle on binlerce Yunan vatandaşı, deniz yoluyla kaçarak Orta Doğu ülkelerine sığınmış, başta Suriye’nin Halep şehri olmak üzere Orta Doğu’da; savaştan kaçan Avrupalıları kurtarmak için onlarca mülteci kampı kurulmuştu.
Bu anlamıyla başta Yunanistan olmak üzere Avrupa devletlerinden mültecilere dönük uygulamalarında vicdan, merhamet, insanlık beklemek akıl dışı olacaktır. Fakat uluslararası hukuk çerçevesinde bütün devletlerin uluslararası koruma sağlama ve sorunlara çözüm bulma yükümlülükleri bulunmakta ve bu sorumluluk uluslararası toplum adına Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği tarafından yerine getirilmektedir. Ayrıca, Mültecilerin Hukuki durumuna Dair 1951 Cenevre Sözleşmesi ile 1967 New York Protokolüne taraf devletlerin bu uluslararası hukuk belgelerinden doğan somut yükümlülüklerine uymak zorundadır.
Özellikle ifade etmek isteriz ki, dünya başta İdlib ve Suriye’de yaşanan insani kriz olmak üzere, Yunanistan üzerinden Avrupa’ya geçmek isteyen sığınmacılara karşı yaşatılan zulme sessiz kalmamalıdır! Tüm dünyanın gözleri önünde sığınmacılara yapılan hukuksuzluk ve cinayetler ile ihlal edilen uluslararası hukuka karşı tüm insanlığı ve vicdan sahiplerini ses vermeye davet ediyoruz!