TÜRKİYE’NİN İDLİB VİLAYETİNDEKİ VARLIĞININ ULUSLARARASI HUKUK BOYUTUYLA DEĞERLENDİRİLMESİ
Rusya ve İran destekli Şam güçlerinin, İdlib’teki Türk taburunu vurduğu saldırı, Türkiye ve Rusya’nın Suriye’nin kuzeyindeki mevcudiyeti, Türkiye’nin İdlib’te yürüttüğü sınır ötesi operasyonun statüsü ve bunun uluslararası hukuka uygunluğu tartışmalarını gündeme getirmiştir. Bu inceleme yazısında Suriye’nin kuzeyindeki siyasi durum ve Türkiye’nin İdlib’teki varlığının uluslararası hukuka uygunluğu kısaca ele alınacaktır.
A. İdlib: İran, Rusya ve Türkiye Mutabakatlarının Vazgeçilmez Gündemi
İdlib, Suriye iç savaşının kaderini ve bölgedeki güç dengelerini belirleyebilecek bir konumda olması açısından oldukça önemli bir şehir. Nüfusu 3 milyona yaklaşan İdlib’te militan sayısının otuz binleri aştığı tahmin ediliyor. Soçi mutabakatı ile nihai bir ateşkes ortamı sağlanan şehirde, her ne kadar durum bu olmasa da, Esad rejimini yıkmak isteyen muhalifler ve radikal örgütler konuşlanmış bulunmakta. Bölge dışı aktörler olan münhasır egemenler ise bölgedeki mevcudiyetlerini farklı gerekçelerle temellendiriliyorlar.
Rusya ve Esad rejimi Astana mutabakatı ile temellendirdiği askeri operasyonlarla bölgeyi kontrol altında tutmak; İran, bölgedeki Şii etkisini sürdürmek ve Suriye’yi tampon ülke olarak kullanmak; ABD, Kürtler aracılığıyla bölgede kontrol sağlayarak Rus etkisinin genişlemesini önlemek; Türkiye ise muhalifler üzerinden kontrol sağlayarak Kürt grupların güçlenmesine cevaz vermeyecek Sünni bir iktidar ile komşu haline gelmek istiyor. Suriye ordusunun sürdürdüğü operasyonlar, Türkiye için insani ve güvenlik sorunları yaratıyor. Savaştan kaçan Suriyelilerin büyük çoğunluğunun Türkiye sınırına ulaştığı biliniyor. Bu durumda da Suriye iç savaşında Türkiye’nin nötr bir aktör olarak kalması mümkün olmuyor.
B. Suriye Krizi Uluslararası Arenada: Soçi Mutabakatına Giden Süreç
Bölge içi ve bölge dışı aktörlerin artması ve yaşanan insanlık krizinin ardından Suriye’deki iç savaşı sona erdirmek amacıyla Birleşmiş Milletler (BM) himayesinde Cenevre görüşmeleri başladı. İlk Cenevre görüşmesi, 2012’de ABD, Rusya, Çin, Avrupa Birliği, Türkiye, Irak, Kuveyt, Katar’ın katılımı ile gerçekleşti. Ancak Cenevre görüşmeleri, daha çok Batı ülkelerinin yürüttüğü bir süreç olduğundan nihai bir sonuca ulaşılamadı. Bunun üzerine Türkiye, Rusya ve İran’ın önderliğinde 2016’da Astana’da alternatif bir müzakere süreci başlatıldı. Astana görüşmelerinde genel hatlarıyla Türkiye ve Rusya’nın garantörlüğünde rejim ile muhalifler arasında 30 Aralık 2016’da kabul edilen ateşkes için bir denetim mekanizması kurulması kararlaştırıldı. Çatışmasızlık bölgeleri üzerinde anlaşma sağlandı ve altıncı tur görüşmelerde bu bölgelere İdlib de dahil edildi. Altıncı tur sonunda, “Suriye Konulu Uluslararası Astana Görüşmeleri Hakkında İran, Rusya ve Türkiye’den Yapılan Ortak Bildiri” başlıklı bir bildiri yayınlandı.
Akabinde Suriye krizinde kendilerini “garantör” olarak tanımlayan üç ülke, BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı kararı kapsamında Suriye krizine bir çözüm bulunması için bir anayasa komitesinin oluşturulmasına da öncülük ettiler. Nihayet Rusya ve Türkiye ortaklığı, 2019’da Barış Pınarı Harekâtı kapsamında imzalanan
Soçi Mutabakat Muhtırası ile sonuçlandı. Mutabakata uygun olarak Türkiye, İdlib’te gözlem noktaları kurdu ve bu sayede Rusya’nın destekli Suriye birliklerinin kolayca harekete geçmesi sağlandı. Lakin imzalayan devletlerin anlaşmaya aykırı davranışlarda bulunmaları ve İdlib ve çevresindeki son gelişmeler, Suriye’nin bölgedeki karşıt çıkarlara sahip güçlerin çatışma alanına dönüştüğünü ve Cenevre, Astana ve Soçi mutabakatlarının sonuçsuz kaldığını gösterdi.
C. Türkiye’den NATO İttifaklarına Çağrı
Yaşanan saldırı sonrası Türkiye’nin çağrısıyla NATO ülkeleri, NATO Antlaşması’nın 4. Maddesi uyarınca olağanüstü toplanma kararı aldı. Bu madde ittifak üyelerinin toprak bütünlüğü ve siyasi bağımsızlığına tehdit olduğunda topyekün dayanışmayı düzenliyor. Antlaşmanın 5. Maddesi ise Kuzey Amerika ya da Avrupa da gerçekleşecek bir saldırının tüm üye devletlere karşı yapılmış sayılacağını ve BM Şartı’nın 51. Maddesi uyarınca toplu savunma hakkı kullanılarak silahlı kuvvet kullanımı da dahil olmak üzere gerekli görülen önlemlerin alınabileceğini düzenlemektedir. Fakat şimdiye kadar hiçbir NATO üyesi, 5. maddenin uygulanması için görüşmelerde bulunmadı. Türkiye’nin 4. madde uyarınca çağrısı ise dış politikada yönünü Batıya çevirme sorusunu gündeme getirdi.
D. Türkiye’nin İdlib Operasyonunun Uluslararası Hukuka Uygunluğu
Yukarıda da genel hatlarıyla bahsedildiği üzere Suriye iç savaşında bir sona gelinmediği aşikâr. Hal böyleyken Türkiye, ulusal güvenliğini tehdit eden unsurları engellemek amacıyla Suriye’de bir dizi sınır ötesi operasyon yürüttü. Bu inceleme yazısında ise İdlib vilayeti özelinde Türkiye’nin sınır ötesindeki mevcudiyeti ve “Fırat Kalkanı” operasyonundan sonra Suriye’nin daha iç bölgelerinde asker bulundurmak amacıyla başlattığı İdlib’te yürüttüğü operasyonun uluslararası hukuka uygunluğu tartışılmaktadır. Türkiye’nin, ateşkes ortamının gözetilmesi konusunda garantör ülke olarak, Suriye’nin egemenliğinin, bağımsızlığının, birliğinin ve toprak bütünlüğünün korunması ve “BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı çözüm önerisi kapsamında ateşkes ortamının devamlılığının sağlanması amacıyla çatışmasızlık bölgelerine asker göndermesi, Astana mutabakatına aykırılık oluşturmamaktadır. Bunun ötesinde, Suriye iç savaşının bitirilememesi, atılan siyasi adımların yetersiz kalması ve bunun Türkiye’nin toprak bütünlüğüne tehdit oluşturmasının Türkiye’yi İdlib’te asker konuşlandırmaya zorladığı aşikâr.
Toprak bütünlüğüne bir tehdide karşı başlatılan bir operasyon, gerçekleşmesi kuvvetle muhtemel bir saldırı varsa meşru müdafaa teşkil eder. Meşru müdafaa şartları gerçekleşmese dahi, her halükârda, insani krizi engellemek ve bölgede barış ve istikrarı sağlamak gayesini güden Türkiye’nin sınır ötesi operasyonları uluslararası toplumca meşru kabul edilen barış koruma operasyonlarına kıyasen uluslararası hukuka uygun olarak yorumlanacaktır.
Sonuç olarak 2011’den beri süregelen Suriye iç savaşında mezkûr siyasi adımlar atılmış olsa dahi nihai bir çözüm bulunamamıştır. Bu minvalde Astana Mutabakatı, BM Güvenlik Konseyi’nin 2254 sayılı çözüm önerisine uygun olarak Türkiye tarafından toprak bütünlüğünü ve siyasi bağımsızlığı korumak amacıyla yürütülen sınır ötesi operasyonlar meşru ve hukukidir.