HİNDİSTAN’IN YENİ VATANDAŞLIK YASASI
Vatandaşlık (Değişiklik) Yasası, Hindistan Parlamentosu tarafından 11 Aralık 2019 tarihinde kabul edildi. Yasa 1955 tarihli Vatandaşlık Yasasını değiştirdi ve 2016 yılında BJP (Bharatiya Janata Partisi) Hükümeti tarafından sunuldu. Değişiklik, Pakistan, Bangladeş ve Afganistan’dan Hindu, Sih, Budist, Jain, Parsi ve Hıristiyan topluluklara mensup mültecilerden 2014’ten önce Hindistan’a giren ve dinleri dolayısıyla uğradıkları zulümden kaçan insanlar için Hint vatandaşlığını elde etmede bir yol/yöntem oluşturdu. Yasada Müslümanlardan bahsedilmedi. Başka bir deyişle, yeni yasa uyarınca bu devletlerden gelen Müslümanlara böyle bir ayrıcalık tanınmadı. Değişiklik kendini sadece Hindistan’ın Müslüman çoğunluklu komşularıyla sınırlıyor, fakat her nasılsa bu topraklarda zulüm gören Müslümanlara hiç dikkat çekmiyor.
Hindu, Sih, Budist, Jain, Parsi veya Hıristiyan kimliğine sahip insanlar Vatandaşların Ulusal Kaydı (NRC)’nın zorlu koşulları altında Hindistan vatandaşı olduklarını kanıtlayamasalar bile yeni vatandaşlık yasası onlara Hint vatandaşlığı sunarak onları koruyabilirken, Vatandaşların Ulusal Kaydı nedeniyle Müslümanlar vatansız hale getirilebilir. Vatandaşların Ulusal Kaydı, 2003 yılında vatandaşlık yasası değişikliği ile zorunlu kılınmıştı. Yasa, Hindistan Hükümeti’nin bir Ulusal Vatandaş Kaydı oluşturmasını ve bu kaydın devamlılığını sağlamasını gerektirir. Vatandaşların Ulusal Kaydı tüm yasal vatandaşları belgelemektedir, böylece dışarıda kalanlar yasadışı göçmen olarak tanınabilmektedir. Bu sicile kayıt olunabilmek için insanların belirlenen bir dizi dokümanı kesinleştirilmiş bir son teslim tarihinden önce sunması gerekir. 2020 yılına kadar bu düzenleme sadece Hindistan’ın Assam eyaletinde uygulandı, ancak BJP, 2019 seçim kampanyasında tüm Hindistan için uygulanacağının sözünü verdi. Assam’da şu ana kadar uygulanan NRC ile ilgili deneyim, belgeleri yetersiz olduğu için birçok kişinin “yabancı” olarak ilan edildiğini ortaya çıkarmaktadır.
Hiç şüphesiz yeni vatandaşlık yasası esasında din temelinde ayrımcıdır. Din, göz göre göre vatandaşlık için bir standart olarak kullanılmaktadır. Hindistan’ın zulüm gören grupları koruma hedefi her ne kadar memnuniyet verici olsa da, yine de bu amaç ayrım gözetmeyen bir yolla gerçekleştirilmelidir. Bu üç ülkede dinlerinden ötürü ezilen Müslümanlara, nefret ve ayrımcılıkla değil, şefkatle yaklaşılması gerekir.
Dinin vatandaşlık için bir standart olarak kullanılması, Hindistan Anayasası’nın temel yapısıyla da çelişmektedir. Gerçekten de, yeni vatandaşlık yasası Anayasa’nın Hindistan’daki tüm insanların eşitliğini güvence altına alan 14. maddesini ihlal etmektedir.
Madde 14 – Kanun önünde eşitlik – Devlet, hiç kimseyi kanun önünde eşitlikten veya Hindistan topraklarındaki yasaların eşit şekilde korunmasından mahrum bırakamaz.
1950’de uygulanan Hindistan Anayasası’nın, başlangıçta, ülkenin tüm sakinlerine vatandaşlığı garanti ettiğini ve din zemini üzerinde hiçbir ayrım yapmadığını hatırlamak önemlidir.
Yeni vatandaşlık yasası, Hindistan’ın 10 Nisan 1979’da onayladığı Kişisel ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi’ne ve Hindistan’ın diğer 47 ülkeyle birlikte lehte oy kullandığı Evrensel İnsan Hakları Beyannamesi’ne (UDHR) de aykırıdır. İlgili maddeler:
Bu Sözleşmeye Taraf her Devlet, bu Sözleşmede tanınan hakları ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya diğer bir fikir, ulusal veya sosyal köken, mülkiyet, doğum veya diğer bir statü gibi her hangi bir nedenle ayrımcılık yapılmaksızın, kendi toprakları üzerinde bulunan ve egemenlik yetkisine tabi olan bütün bireyler için güvence altına almayı bu ve haklara saygı göstermeyi taahhüt eder.(KSHUS Madde 2/1)
Herkes, hukuk önünde eşittir ve hiç bir ayrımcılığa tabi tutulmaksızın hukuk tarafından eşit olarak korunma hakkına sahiptir. Hukuk bu alanda her türlü ayrımcılığı yasaklar ve herkese ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya başka bir fikir, ulusal veya toplumsal köken, mülkiyet, doğum veya başka bir statü ile yapılan ayrımcılığa karşı etkili ve eşit koruma sağlar.(KSHUS Madde 26)
Herkes yasa önünde eşittir ve ayrım gözetilmeksizin yasanın korunmasından eşit olarak yararlanma hakkına sahiptir. Herkesin bu Bildirgeye aykırı her türlü ayrım gözetici işleme karşı ve böyle işlemler için yapılacak her türlü kışkırtmaya karşı eşit korunma hakkı vardır. (İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi Madde 7)
Bazı medya kuruluşları Hindistan’ın 1951 BM Mülteci Sözleşmesi’ni veya 1967 Protokolünü (Sözleşme, geçmiş, şimdiki ve gelecekteki tüm mültecileri kapsayacak şekilde değiştirildi) imzalamadığını ve bu nedenle baskı altına alınamayacağını ifade ediyor. Ancak bir veya her ikisinin toplamda 144 tarafı vardır ve temel prensipleri, özellikle mülteci kavramının tanımı ve geri gönderme yasağı, günümüzde uluslararası teamül hukukunun bir parçası olmuştur. Bu şekilde, bu ilkeler Hindistan gibi taraf olmayan devletler için bile bağlayıcı hale gelmiştir. 1951 BM Mülteci Sözleşmesi’nin 1A (2) Maddesi mülteciyi şöyle kişiler olarak tanımlamaktadır: ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri yüzünden, zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan, ya da söz konusu korku nedeniyle, yararlanmak istemeyen. Tanım, mutad meskeninin bulunduğu ülkenin dışında olan ve geri dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle geri dönmede isteksiz olan vatansız bir kişi için de uygulanır.
Devletlerin istedikleri gibi davranmalarını önlemek için tanımda dinden bahsedildiği görülebilmektedir.
Sığınmadan farklı olarak mülteci statüsünün yasal bir hak olduğunu herkese hatırlatmak büyük önem taşımaktadır. Kriterler karşılandıktan sonra, devletlerin kişiye mülteci muamelesi yapma yükümlülüğü vardır; şartların sağlandığı andan itibaren devletlerin hiçbir takdir hakkı kalmamaktadır.
Devletler, mülteciler arasında ırk, din veya menşe ülkesi bakımından ayrım gözeten davranışlardan kaçınmalı ve mültecileri kendi sınırları içerisinde bulunan diğer yabancılardan farklı bir muameleye tabi tutmamalıdır.
Yeni vatandaşlık yasası ülke genelinde şu ana kadar sadece gerginlikler yarattı. Şimdiden, tüm Hindistan’da devam eden protestolarda polis tarafından ateşlenen silahlar sonucu çok fazla insan canından oldu. İnternetin kapatılması, binlerce protestocunun tutuklanması ve özellikle protestoculara yönelik olan polis vahşeti, birçok kişiyi derinden endişelendiriyor.
Tüm bu yaşananlar arasında, yasanın Hindistan’daki çeşitli organlar tarafından Yüksek Mahkeme’ye götürüldüğünü öğrenmek olumlu bir gelişmedir. Yeni vatandaşlık yasası açık bir şekilde Müslümanlara karşı ayrımcıdır ve yetkililerin Müslümanları Hindistan’ın ikinci sınıf vatandaşları olarak damgalayabilmelerine ortam yaratır. Bu nedenle Yüksek Mahkeme tarafından anayasaya aykırı olduğu tespit edilmelidir. Aksi takdirde, Hindistan hükümetinin bu haksız muamelesi Hindistan’ı dünyanın geri kalanından uzaklaştıracak ve ülkeyi daha da kutuplaştıracaktır.