FİLİSTİN TOPRAKLARINDA ULUSLARARASI CEZA MAHKEMESİ’NİN YARGI YETKİSİNE İLİŞKİN 2021 TARİHLİ KARARIN DEĞERLENDİRİLMESİ
-
Giriş
İsrail’in, bir işgal devleti olarak kuruluşundan bu yana, Filistin topraklarında sistematik olarak insan haklarını ihlal ettiği ve uluslararası hukuk kurallarına aykırı eylemlerde bulunduğu bilinmektedir. Filistin defalarca, İsrail’in insanlığa karşı suç işlemeye devam ettiğine yönelik, yeri geldiğinde delilleriyle uluslararası kamuoyuna açıklamalarda bulunmuş ancak İsrail önemli derecede bir uluslararası yaptırımla karşılaşmamıştır. Üstelik Filistin tarafının insanlığa karşı suç işlediği iddialarında bulunmuştur. Filistin, söz konusu uyuşmazlığın uluslararası toplumda daha fazla dikkat çekmesi ve İsrail tarafının hesap vermesini sağlayabilmek gibi saiklerle işlendiğini iddia ettiği suçlara ilişkin olarak Uluslararası Ceza Mahkemesine (UCM) başvurularda bulunmuş ancak başvurularında Roma Statüsü (Statü) kapsamında birtakım engellerle karşılaşmıştır. Bahsi geçen başvurulardan sonuncusunu 2018 yılında gerçekleştirmiş olup UCM Savcısı’nın sevkiyle Ön Yargılama Dairesi tarafından 05.02.2021’de verilen kararda, Filistin tarafının başvurusunda bahsi geçen topraklarda Mahkeme’nin yargılama yapmaya yetkili olduğuna hükmetmiştir. Bu yazıda, öncelikle 2018 öncesi UCM ile gerçekleşen sürece kısaca değinildikten sonra, 2021 tarihli karardan bahsedilerek bu kararın ne anlama geldiği ve muhtemel devam edegelecek sürecin nasıl olması beklendiğine yer verilecektir.
-
Filistin Devleti’nin Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne Başvuruları
Filistin’in UCM’ye ilk başvurusu 22 Ocak 2009’da Filistin Hükümeti Adalet Bakanı tarafından “1 Temmuz 2002’den itibaren Filistin topraklarında işlenen suçlar için” Mahkeme’nin yargı yetkisini kabul ettiğine ilişkin bildirim ile gerçekleşmiştir. Söz konusu başvuru, Statü’nün 12/3. maddesine1 göre yapılmıştır. Bu başvuru üzerine UCM Savcılık Ofisi öninceleme başlatacağını belirtmiştir. Söz konusu önincelemenin başlatılması, bildirim ile birlikte soruşturmanın açıldığı şeklinde anlaşılmamalıdır. Bu aşama, Statü’de yer alan soruşturma açılması için gerekli kriterlerin varlığının araştırılmasıdır. Filistin’in Statü’ye taraf olmasından önce yapılan bu başvuruya ilişkin, Savcılık Ofisi 3 Nisan 2012’de vermiş olduğu ret kararında öncelikle Statü’nün 12. maddesindeki Mahkemenin yargı yetkisini Devletlerin kabul edebileceği şeklindeki düzenleme nedeniyle başvurucuların yalnızca ‘devletler’ olabileceğini belirtmiştir. Daha sonra, Savcılığın, ‘devlet’in tanımını yapma yetkisinin bulunmadığına da değinmiştir. Bir başka deyişle Filistin’in uluslararası hukuka göre ‘devlet’ olarak nitelendirilip nitelendirilemeyeceğine yönelik belirlemenin Savcılığın görevi kapsamında olmadığını dile getirmiştir. Bu belirlemenin Birleşmiş Milletler (BM) ve UCM Taraf Devletler Kurulu tarafından yapılması gerektiğini de eklemiştir. Nihayetinde bu başvuru, Filistin’in BM tarafından ‘devlet’ olarak kabul edilmemiş olması göz önünde bulundurularak, başvurucunun sahip olması gereken nitelikleri haiz olmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir.
Filistin’in uluslararası toplumda ‘devlet’ olarak kabul edilmesine ilişkin olarak, özellikle, bu tarihten sonraki süreç bu yazı kapsamında önem taşımaktadır. Öncelikle belirtmek gerekir ki uluslararası hukukta BM’ye üye olarak kabul edilmenin uluslararası toplum tarafından ‘devlet’ olarak tanınma anlamına geldiği bilinen bir gerçektir. BM Şartı madde 4/2’de üyelik sürecinin nasıl gerçekleştirileceği düzenlenmiştir: “Bu koşullara uyan her devletin Birleşmiş Milletler üyeliğine kabulü, Güvenlik Konseyi’nin tavsiyesi üzerine Genel Kurul kararı ile olur.” Bu kapsamda Filistin’in uluslararası hukuk anlamında bir ‘devlet’ olduğunu kabul etmeyen Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) üyesi ABD’nin özellikle 2011 yılındaki vetosu nedeniyle tam üyeliği gerçekleşememiş ancak BM Genel Kurulunda 2012 tarihli ve 67/19 sayılı karar ile 138 devletin olumlu oy kullanması sonucunda Filistin “üye olmayan gözlemci ‘devlet’” statüsünde kabul edilmiştir2. BM Genel Kurulunda üye olmayan gözlemci devlet olarak kabulünün ardından 9 Aralık 2014 tarihinde de UCM’nin Taraf Devletler Kurulu’nda ‘gözlemci devlet’ statüsünde kabulü gerçekleşmiştir.
31 Aralık 2014 tarihinde Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, Roma Statüsü’nü imzalamıştır. 1 Ocak 2015’te Filistin, UCM’ye Statü’nün 12/3. maddesine göre bir bildirim yaparak “13 Haziran 2014’ten itibaren Doğu Kudüs dahil olmak üzere işgal edilmiş Filistin topraklarında işlenen suçlara ilişkin Mahkeme’nin yargı yetkisini kabul ettiğini” belirtmiştir Akabinde 2 Ocak’ta taraf olma başvurusu için gerekli belgeler tevdi edilmiştir. Statü’nün 126/2. maddesi gereğince Filistin bakımından Roma Statüsü 1 Nisan 2015 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
1 Ocak’ta yapılan başvuru sonrası Savcılık Ofisi, Savcılık Ofisi Yönetmeliğinin 25/1-c Maddesi uyarınca öninceleme başlattığını belirtmiştir. Söz konusu önincelemede, daha önce de bahsedildiği üzere, Statü’de yer alan, soruşturma açılması için gerekli kriterlerin varlığı araştırılmaktadır.
Filistin’in UCM’ye son başvurusu da bu yazının esas konusunu oluşturan 22 Mayıs 2018 tarihli başvurudur3. Statü’ye taraf devlet sıfatıyla, Statü’nün 13/1-a4 ve 14. maddelerine5 dayanarak “Filistin topraklarının tamamında Mahkeme’nin yargı yetkisine giren geçmişte, işlenmiş, bugün ve gelecekte işlenecek suçlar” için Savcılığa başvuru yapılmıştır. Söz konusu başvuruya ilişkin olarak Savcılık ilk olarak önincelemeyi gerçekleştirmiştir ve Statü’nün 19/3. maddesine6 göre Mahkeme’nin Filistin’deki yer bakımından yargı yetkisine ilişkin Ön Yargılama Dairesi’nden karar vermesini talep etmiştir.
Savcılık tarafından Statü’nün 53/1. maddesine7 göre gerçekleştirilen önincelemenin mahiyetine kısaca değinmek gerekirse, öncelikle daha önce de bahsedildiği üzere öninceleme ile soruşturma henüz başlatılmadan önce gerçekleştirilen bir evre kastedildiği belirtilmelidir. Burada 4 aşamalı bir süreç gerçekleşmektedir8:
İlk iki aşamada Statü’nün madde 53/1-a düzenlemesinde yer alan yargı yetkisine ilişkin değerlendirme gerçekleştirilmektedir. İlk aşamada, sunulan bilgilerin tümü değerlendirilmekte ve aralarında Mahkemenin yargı yetkisinin kapsamı9 dışında kalan suçlarla ilgili olanlar belirlenerek ayrılmaktadır. İkinci aşamada ise Statü’nün 12. maddesi kapsamında yargı yetkisinin kullanılmasına ilişkin önkoşulların sağlanıp sağlanmadığı ve işlendiği iddia edilen suçların Mahkeme’nin konu bakımından yargı yetkisine girdiğine ilişkin makul bir dayanağın var olup olmadığı incelenmektedir. Burada, ilk aşamada elenenler haricinde sunulmuş tüm bilgi ve belgeler dikkate alınarak inceleme gerçekleştirilmektedir. Bir sonraki aşamada Statü’nün 17. maddesi kapsamında tamamlayıcılık ilkesi ve ağırlık şartı bakımından başvurunun kabul edilebilirliği incelenmektedir. Dördüncü aşamaya gelindiğinde ise, madde 53/1-c’de yer alan, bir soruşturma başlatılmasının adaletin tecellisine hizmet edip etmeyeceği değerlendirmesi yapılmaktadır. Nihayetinde Savcı, bu 4 aşamalı değerlendirmeden sonra soruşturma başlatıp başlatmayacağının kararını vermektedir.
Bu kapsamda öninceleme yapılmasının ardından Filistin’in başvurusu, Savcı tarafından Ön Yargılama Daire’sine sevk edildikten sonra Daire’nin vermiş olduğu kararın10 içeriği ve karara yönelik değerlendirmeler bir sonraki başlıkta yer alacaktır.
-
Ön Yargılama Dairesinin Kararına Dair
Filistin’in başvurusu hakkında ön inceleme yapan Savcı, Batı Şeria, Doğu Kudüs ve Gazze Şeridi’nde savaş suçlarının işlendiği veya işleniyor olduğuna dair makul temellerin olduğu; olayın kabul edilebilirlik kıstasına uygun olduğu ve soruşturmanın adaletin çıkarlarına hizmet etmeyeceğine yönelik önemli bir sebep olmadığı yönünde, Roma Statüsü 53/1. madde uyarınca, değerlendirme yapmıştır. Savcı, ön inceleme aşamasında bu hususlara ek olarak, mahkemenin yargı yetkisini ele almıştır. Savcı’nın talebinde, Statü’nün 125/3. maddesine göre Statü’ye taraf olan devletin, 12/1. maddesi uyarınca Mahkeme’nin yargı yetkisini kabul etmiş olmasına ve Mahkeme’nin, 12/2. madde uyarınca, taraf devlet üzerinde yargı yetkisini kullanabileceğine dayanılarak; “Mahkemenin yer bakımından yargı yetkisinin, Haziran 1967’deki Altı Gün Savaşı sırasında İsrail tarafından işgal edilen Filistin topraklarına, yani Doğu Kudüs ve Gazze dahil Batı Şeria’ya kadar uzandığı”11 görüşü ortaya konulmuştur. Ancak Savcı, Filistin Devleti sorununu, uluslararası hukuka göre kesin olarak çözülmüş görünmediğini öne sürerek, yer bakımından yargı yetkisi ile ilgili görüşünün Ön Yargılama Dairesi tarafından teyit edilmesini Statü’nün 19/3. maddesi uyarınca talep etmiştir.
Filistin’in ve İsrail’in gözlemleri başta olmak üzere, soruşturma hakkındaki çeşitli gözlemleri dikkate alarak Savcı’nın talebi Daire tarafından incelenmiştir. Talebi usul kurallarına uygun bularak talebin esasını incelemeye geçen Daire temel olarak, Filistin’in madde12/2-a’da yer alan “sorun olan olayın ülkesinde meydana geldiği devlet…’’ olup olmadığını tespit etmek; mevcut durumda Mahkemenin yer bakımından yargı yetkisini tanımlamak olmak üzere, iki meseleyi ele almıştır.
Daire, ilk mesele hakkında Statü’nün ilgili maddelerine dayanarak; gerekli prosedürlerle Statü’ye katılan bir kuruluşun devlet olup olmadığına yönelik değerlendirme yapılırken, ayrıca uluslararası hukuk kapsamında devlet olma şartının yerine getirilip getirilmediğini doğrulamanın gerek olmadığını, kuruluşun madde 12/2-a kapsamında ‘devlet’ olarak nitelendirilmesi için Statü’ye taraf olmasının yeterli olacağını belirtmiştir. Bu doğrultuda kararda, Filistin’in uygun prosedürlerle Statü’ye katıldığı, Taraf Devletler Kurulu’nun bu katılıma uygun hareket ettiği, Filistin’in üyeliğine Statü’nün 119/2. maddesi uyarınca itiraz edilmediği gerekçesiyle, Filistin’in madde 12/2-a’nın amaçları doğrultusunda bir devlet olduğu sonucuna varılmıştır. Başka bir deyişle, Filistin’in Statü’ye taraf olmasıyla bu meselenin doğal olarak çözüldüğü ve diğer devletler gibi muamele göreceği ortaya konulmuştur.
Daire bu incelemenin ardından, Statü’ye taraf olma açısından ilk mesele ile bağlantılı olan, yer bakımından yargı yetkisi hakkında inceleme yapmıştır. Sınır anlaşmazlıklarının Mahkemenin yargı yetkisini kullanmasına engel olmayacağını vurgulayan Daire, ikinci meseleyi ele alırken özellikle 67/19 sayılı BM Genel Kurul kararına atıfta bulunmuştur. 1967’den beri, Doğu Kudüs dahil, işgal altında olan Filistin toprakları üzerinde Filistin halkının egemenlik hakkına ve halkın, kendi kaderine tayin etme hakkına sahip olduğu sonucuna varan bu kararı tekrar teyit eden Daire, yer bakımından yargı yetkisinin kendi kaderini tayin hakkı kapsamında ele alınması gerektiğini belirtmiştir. Daire’nin kararında, hükümlerin uluslararası kabul görmüş insan haklarına göre yorumlanmasının gerekliliğine uygun olarak, yer bakımında yargı yetkisinin yorumlanmasında, insan hakkı olarak uluslararası toplumca kabul gören kendi kaderini tayin hakkı dikkate alınmıştır. Nihayetinde, Statü’nün 13/a, 53/1 ve 14. maddeleri uyarınca; Filistin’in, Doğu Kudüs, Gazze ve Batı Şeria dahil olmak üzere işgal altındaki topraklarda kendi kaderini tayin hakkını kullanarak, egemen olduğu bu topraklardaki yargı yetkisini Mahkeme’ye devredebileceğine ve bunun doğal bir sonucu olarak Mahkeme’nin, bu başvuruda yer bakımında yargı yetkisine sahip olduğuna karar verilmiştir. Böylece Daire tarafından, İsrail’in bu başvuruya yönelik; Filistin’in, söz konusu topraklar üzerinde egemenlik hakkına ve bununla bağlantılı olarak cezai yargı yetkisine sahip olan bir devlet olmadığı için bu tür bir yargı yetkisini Mahkeme’ye devredemeyeceği iddiası12 reddedilmiştir. Bu kararın ardından 03.03.2021 tarihinde Savcı Fatou Bensouda, fail kim olursa olsun, Roma Statüsü’nün kapsamındaki suçlar bakımından hesap verilebilirliğini artırmak için, uluslararası toplum tarafından UCM’ye emanet edilen sorumluluğun yerine getirilmeye çalışıldığını13 ifade ederek soruşturma açtığını açıklamıştır.
-
Sonuç
Roma Statüsü’ne Taraf Devlet olması hasebiyle, Statü madde 12/2-a kapsamında ‘devlet’ olarak kabul edilen ve kendi kaderini tayin hakkına sahip olan Filistin’de, Mahkeme’nin yargılama yetkisinin olduğuna karar verilmiştir. Ancak bununla birlikte Daire, bu kararın, uluslararası hukuk kapsamındaki sınır anlaşmazlıkları dahil olmak üzere, hiçbir sınır anlaşmazlığına yönelik olmadığının; Filistin topraklarının kapsamıyla bağlantısız olduğunun üzerinde durmuştur.
Savcı’nın, adil, tarafsız ve bağımsız şekilde soruşturmanın yürütüleceğine dair açıklaması ile birlikte bu gelişmeler, Doğu Kudüs, Gazze ve Batı Şeria’da 2014’ten beri işlenen ve işlenmekte olan suçların UCM tarafından yargılanmasının önünü açması bakımından oldukça önemlidir. Bu suçlara, 2014’teki Gazze Savaşı sırasında işlendiği iddia edilen soykırım suçları, insanlığa karşı suçlar, savaş suçları ve saldırı suçları; Filistin topraklarındaki yerleşim faaliyetleri ile işlendiği iddia edilen savaş suçları; Gazze Şeridi’nde barışçıl şekilde yapılan Büyük Dönüş Yürüyüşü protestoları sırasında işlendiği iddia edilen savaş suçları örnek olarak verilebilir. Ancak mevcut durumda İsrailli yetkililerin, Mahkeme’nin konu bakımından yargı yetkisinin kapsamına giren bu suçları ve benzeri suçları işlediği iddiası ile yargılanması ve devamında yargılamanın sürdürülmesi; BM Güvenlik Konseyi’nin, BM Şartı madde 39 kapsamında uluslararası barış ve güvenliği korumak adına, 12 ay süreyle soruşturmanın ve/veya davanın durdurulmasını ya da ertelenmesini isteme yetkisini14 kullanmamasına bağlıdır.
1 Madde 12:
Yargı yetkisinin kullanılmasına ilişkin ön koşullar
1. Bir devlet, bu tüzüğe taraf olmakla, 5. maddede bahsi geçen suçlarla ilgili olarak Mahkemenin yargı yetkisini kabul etmiş olur.
2. Aşağıdaki devletlerden bir veya daha fazlası tüzüğe taraf ise ya da 3. paragrafa uygun olarak yargı yetkisini tanımış ise, Mahkeme 13. maddenin (a) veya (c) bentleri ile ilgili olarak yargı yetkisini kullanabilir:
(a) Toprakları üzerinde sorun teşkil eden olayın meydana geldiği devlet ya da suç, bir uçak veya gemide işlenmiş ise gemi veya uçağın kayıtlı bulunduğu devlet;
(b) Suçlanan kişinin vatandaşı olduğu devlet.
3. Bu tüzüğe taraf olmayan devletin 2. paragrafa göre kabulü aranıyorsa, o devlet Mahkeme Yazı İşleri Dairesi’ne sunacağı bir bildirge ile suç konusu olayla ilgili olarak, Mahkemenin yargı yetkisini kabul edebilir. Kabul eden devlet 9. Bölüm’e uygun olarak erteleme ya da istisna olmaksızın Mahkeme ile işbirliği yapacaktır.
2 General Assembly Resolution, Status of Palestine in the United Nations, 67/19, 29 Kasım 2012.
3 Referral by the State of Palestine Pursuant to Articles l3(a) and 14 of the Rome Statute, 15 Mayıs 2018, https://www.legal-tools.org/doc/7b9d1c/.
4 Madde 13:
(1) Bu tüzük hükümleri gereğince, 5. maddede bahis konusu bir suç ile ilgili olarak Mahkeme, aşağıdaki koşullarda yargı yetkisini kullanabilir:
(a) 14. madde gereğince bir taraf devlet tarafından Mahkeme savcısına başvurulan bir veya birden fazla suçun işlenmiş göründüğü durum;
5 Madde 14/1:
(1) Bir taraf devlet tarafından bir durum hakkında başvuru 1. Bir taraf devlet, Mahkeme savcısına, Mahkemenin yargı yetkisi alanına giren bir veya birden fazla suçun işlenmiş göründüğünü bildirip, bu suçlarla ilgili bir ya da daha fazla belirlenmiş kişinin yargılanıp yargılanmayacağı hususunun belirlenmesi amacıyla durumun soruşturulmasını savcıdan talep edebilir.
6 Madde 19:
(3) Savcı, Mahkeme’den yargı yetkisi veya kabul edilebilirlik konusunda karar vermesini isteyebilir. 13. maddeye göre başvuruda bulunanlar ve mağdurlar yargı yetkisi veya kabul edilebilirlik konusundaki görüşlerini Mahkeme’ye sunabilirler.
7 Madde 53:
(1) Savcı, kendisine ulaştırılmış bilgileri değerlendirdikten sonra, bu Tüzüğe göre çerçevesinde işlem yapılmasına mahal olmadığı kanaatine varmamışsa, soruşturmayı başlatır. Savcı, bir soruşturma başlatmaya karar verirken aşağıdaki hususları göz önünde bulundurur:
(a) Savcının elindeki bilgiler, Mahkemenin yetkisine giren bir suçun işlenmiş veya işlenmekte olduğu kanaatine makul bir temel oluşturmakta mıdır?
(b) Olay 17. maddeye göre kabul edilebilirlik kıstasına uygun mudur veya uygun hale gelecek midir?
(c) Suçun vahameti ve mağdurların çıkarları da hesaba katılmakla birlikte, bir soruşturma başlatmanın yine de adaletin tecellisine hizmet etmeyeceği yönünde maddi nedenler var mıdır?
8 Policy Paper on Preliminary Examination, 2013, https://www.legal-tools.org/doc/acb906/.
9 Mahkeme’nin yargı yetkisi (jurisdiction) 4 başlığı kapsar. Bunlar; yer, zaman, kişi ve konu bakımından yargı yetkisidir.
10 ICC-01/18, Decision on the ‘Prosecution request pursuant to article 19(3) for a ruling on the Court’s territorial jurisdiction in Palestine’, 05 Şubat 2021.
11 ICC-01/18-12, Submission of the observations of League of Arab States relative to the Situation in Palestine, 16 Mart 2020, parag. 3.
12 İsrail Başsavcılık Ofisi, The International Criminal Court’s Lack of Jurisdiction over the So-Called “Situation in Palestine”, 20 Aralık 2019, parag. 2, 7-16.
13 Fatou Bensouda’nın soruşturmanın açıldığına dair açıklaması: https://www.icc-cpi.int/Pages/item.aspx?name=210303-prosecutor-statement-investigation-palestine.
14 Madde 16:
(1) Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin, Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin VII. Bölümüne dayanarak aldığı karar dahilinde, Mahkeme’den talepte bulunmasının akabinde, 12 ay süreyle, bu tüzüğe dayanarak hiçbir soruşturma veya dava açılamaz veya açılan bir davaya devam edilemez; talep, aynı koşullar altında Konsey tarafından yenilenebilir.
BMGK’nın bahsi geçen maddede düzenlenen yetkisi tartışmalara yol açmış ve bu yetkinin siyasi olduğu yönünde eleştiriler almıştır. Konsey, ilk kez 12 Temmuz 2002 tarihli ve 1442 sayılı Karar ile bu yetkisini kullanmıştır. Konsey’in 2002 yılından beri yasal yetkisine dayanarak 12 aylık sürelerle uzatma gerçekleştirmek suretiyle bunu kullanması söz konusu yetkinin ne kadar geniş kapsamlı ve tehlikeli sonuçlar doğurabileceğini göstermektedir. Karar için bkz. Resolution 1422, 12 Temmuz 2002, https://digitallibrary.un.org/record/468885#record-files-collapse-header.