Mücbir Sebep Kavramı
Mücbir sebep kavramı; Türk Borçlar Kanunu’nda veya diğer kanunlarda tanımlanmamıştır. Türk hukuku öğretisinde ise, genel olarak kaçınılması veya bertaraf edilmesi objektif bakımdan imkânsız olan ve sözleşmenin ifasını imkânsız kılan dışsal olaylar mücbir sebep olarak ifade edilmektedir. Öğretide yer alan görüşler uygulama ışığında yorumlandığında, mücbir sebep halleri, sorumlu veya borçlunun faaliyet ve işletmesi dışında meydana gelen, genel bir davranış normunun veya borcun ihlaline mutlak ve kaçınılmaz bir şekilde yol açan, öngörülmesi ve karşı konulması mümkün olmayan olağanüstü olaylar olarak ifade edilebilmektedir.
Mücbir Sebep Halinin Bildirimi
Mücbir sebep halinde taraflar arasındaki hukuki ilişkinin akıbetine ilişkin öncelikle borcunu ifa edemeyen borçlu’ nun alacaklıya, ifayı engelleyen olay ve bunun kendisinin ifa gücü üzerindeki etkisi konusunda bildirimde bulunması gerekmektedir. Nitekim bu yükümlülüğe Milletlerarası Mal Satımına İlişkin Birleşmiş Milletler Antlaşması (Convention on International Sale of Goods) madde 79’ da yer verilmiştir.
Pandemik Hastalık / COVİD – 19
Pandemi veya pandemik hastalık; bir kıta ve hatta tüm dünya gibi çok geniş bir alanda yayılan ve etkisini gösteren salgın hastalıklara verilen genel addır.
Çin’in Vuhan şehrinde ilk kez Aralık 2019’da baş gösteren akabinde birçok ülkeye yayılan Korona Virüsü bilimsel adıyla Covid – 19 solunum yolu ile hızlı bir şekilde bulaşan bir virüs türüdür. İnsan sağlığı için çok yüksek risk oluşturan bu salgın hastalığın halihazırda bilinen kesin bir tedavisi bulunmamaktadır. Kısa bir süre içerisinde neredeyse tüm dünya ülkelerine yayılan ve vaka – ölüm sayısı ile insanlık için çok ciddi bir tehlike oluşturan korona virüs salgını 12.03.2020 tarihinde Dünya Sağlık Örgütü tarafından “pandemi” olarak ilan edilmiştir. Ülkemizde de korona virüs vakası ilk kez 11.03.2020 tarihinde görülmüş ve akabinde alınan tüm tedbirlere rağmen vaka ve ölüm sayısındaki artış engellenememiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’ nun 27.6.2018 tarih, 2017/11-90 E. 2018/1259 K. sayılı kararında;
“… Bu noktada “mücbir sebep” kavramı üzerinde kısaca durulmasında fayda vardır.
Mücbir sebep, sorumlu veya borçlunun faaliyet ve işletmesi dışında meydana gelen, genel bir davranış normunun veya borcun ihlâline mutlak ve kaçınılmaz bir şekilde yol açan, öngörülmesi ve karşı konulması mümkün olmayan olağanüstü bir olaydır ( Eren, F.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2017, s. 582 ). Deprem, sel, yangın, salgın hastalık gibi doğal afetler mücbir sebep sayılır.
Yukarıdaki açıklamadan da anlaşılacağı gibi mücbir sebebin bir takım unsurları vardır. Öncelikle mücbir sebep, zorlayıcı bir olaydır. Bu olay doğal, sosyal veya hukuki bir olay olabileceği gibi insana bağlı beşeri bir olay da olabilir. Bu olay, zarar verenin faaliyet ve işletmesi dışında kalan bir olay olmalıdır. Mücbir sebep sebebiyle zarar veren, bir davranış normunu veya sözleşmeden doğan bir borcu ihlal etmiş olmalıdır. Yine mücbir sebep, davranış normunun ihlali ya da borca aykırılığın sebebi olmalı ve kaçınılmaz bir şekilde buna yol açmış olmalıdır. Kaçınılmazlık kavramı, mücbir sebep yönünden karşı konulmazlık ve önlenemezlik kavramını da kapsar. Mücbir sebebin bir diğer unsuru ise öngörülmezliktir.”
Şeklinde açıklama yer almaktadır.
COVİD – 19’ un gelinen aşamada dünya genelinde halk sağlığını tehdit eden salgın hastalık boyutuna ulaşmış olup, gerek ulusal gerek uluslararası ticarete olan etkileri bakımından her bir sözleşmenin somut özelliklerine göre “mücbir sebep” olarak değerlendirilebilecektir.
Türk Borçlar Kanunu Kapsamında Uyarlama Davası
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’ nun “Aşırı İfa Güçlüğü” başlıklı 138. Maddesinde; “Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu, kural olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır. Bu madde hükmü yabancı para borçlarında da uygulanır.” Şeklinde düzenleme bulunmaktadır.
Roma hukukundan bugüne çeşit borçları bakımından “Nev’i telef olmaz” ilkesi bulunmaktadır. Bu bakımdan para borcu’ nun imkânsız hale gelmesi mümkün olmamakla birlikte öngörülemeyen sebeplerle taraflarca kararlaştırılan bedel üzerinden ödenmesinin önemli ölçüde güçleşmesi durumunda TBK 138. Maddenin şartlarının bulunması halinde anılan madde kapsamında uyarlama talep edilebilir.
Nitekim; kira sözleşmesinin yapıldığı sırada mevcut bulunan şartlar önemli surette değişince, artık tarafların aynı şartlarla sözleşmeye bağlı olmamaları gerekir. Borçlunun yükümlülükleri içerik olarak veya süre açısından değişen şartlara uydurulmalıdır.
Kanun maddesinde de yer aldığı gibi gerek ani edimli gerekse de sürekli edimli sözleşmelerde uyarlama talep edilebilecektir.
“Clausula rebus sic stantibus” ilkesi uyarınca, sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut bulunan şartlar önemli surette değişince, artık tarafların aynı şartlarla sözleşmeye bağlı olmamaları gerekir. Borçlunun yükümlülükleri içerik olarak veya süre açısından değişen şartlara uydurulmalıdır.
Çağdaş batı ülkeleri hukuklarında olduğu gibi, Türk öğretisinde de baskın görüş bu ikinci ilkeyi kabul etmekte olup, bunun somut bir örneği olarak, Selahattin Sulhi TEKİNAY / Sermet AKMAN / Haluk BURCUOĞLU / Atilla ALTOP’un “Tekinay Borçlar Hukuku Genel Hükümler” adlı eserinin (7.Bası, İstanbul 1993) 1005.sayfasında:
“… Akit yapıldığı sırada mevcut bulunan şartlar önemli surettte değişmişse artık taraflar akitle bağlı olmamalıdır. Buna ‘ clausula rebus sic stantibus’ (beklenmeyen hal şartı) denmektedir. Bu görüş doktrinde ‘emprevizyon teorisi’ adıyla anılır. Öğretide, sözleşmenin yapıldığı zamandaki durumların değişmemesi örtülü (zımni) şartıyla yapıldığı varsayılır. Clausula rebus sic stantibus görüşü özellikle Alman Hukukunda örtülü şart olmaktan çıkarılıp objektif temellere dayandırılmış ve böylece ortaya işlem temeli ( Geschäftsgrundlage) görüşü çıkmıştır. Sözleşmenin işlem temeli, belirli olguların varlığına veya gelecekte gerçekleşeceğine ilişkin olup, sözleşmenin kuruluşunu etkilemiş ortak tasavvurlardan oluşur. Sözleşmenin temelini teşkil eden, kendisi üzere anlaşmanın dayandığı ve karşılıklı edimlerin tayin olunduğu edim ve karşı edim arasındaki dengenin taraflardan biri için artık çekilmez, katlanılmaz biçimde bozulduğu ve ortadan kalktığı hallerde, işlem temelinin çökmesi söz konusudur. Bu durumda sözleşme ya değişen koşullara uydurulmalı ya da çözülüp kaldırılabilmelidir”.
Değerlendirmelerini yapmıştır.
TBK m.138 hükümlerine göre uyarlama için aranan şartlar aşağıdaki gibidir:
- Hal ve şartların olağanüstü biçimde değişmesi, bu değişimin taraflar bakımından sözleşmenin kuruluşu sırasında öngörülemez ve beklenemez olması yahut öngörülse bile taraflarca sözleşme kurulurken göz önüne alınmamış olması;
- Değişen hal ve şartların sözleşmenin taraflara yüklediği edimler arasındaki dengeyi aşırı ölçüde ve açık bir biçimde bozması;
- Hal ve şartların değişmesinde ilgili tarafın kusurunun bulunmaması;
- Edimlerin ifasının henüz tamamlanmamış olması veya ihtirazî kayıtla (çekince ile) ifada bulunulmuş olması;
Sonuç
COVİD-19 salgını, ortaya çıkışı ve şiddeti dikkate alındığında mücbir sebep olarak değerlendirilebilecektir. Öngörülmeyen, beklenmeyen değişiklik nedeniyle edimler arasındaki dengenin borçlu aleyhine olağanüstü ağırlıkta bozulmuş olması koşulunun gerçekleştiği kira sözleşmelerinde uyarlama davası ikame edilmesi gündeme getirilebilecektir.